Herhangi bir organik nedene bağlı olmaksızın okul becerilerinde sorun olmasına öğrenme güçlüğü denir. Bu durum zeka geriliğinin, duygusal kusurun ya da kültürel faktörlerin bir sonucu değildir.
Disleksi; başlıca okuma, yazma gibi becerileri etkileyen öğrenme farklılığıdır. Öğrenme güçlüğü tanımı daha geniş bir grubu kapsamakla birlikte genellikle disleksi ile aynı anlamda kullanılır. Disleksi okuma ve yazma becerilerini etkilemenin yanında genel olarak beyindeki bilgi işleme süreçlerini etkileyen bir durumdur.
Bu yüzden disleksili kişiler duyduklarını ve gördüklerini anlayıp yorumlamada, hatırlama sorun yaşayabilirler. Öğrenme güçlüğü hastalığı olan kişiler aynı zamanda işlerini organize etmede ve zaman yönetiminde sorun yaşayabilir.
Disleksi çeşitleri üç ana gruba ayrılır:
Öğrenme güçlüğü belirtileri yaşa bağlı olarak farklılık gösterebilir. Disleksi tanısı genellikle okula başlayan çocuklarda koyulur. Çocuklarda okul öncesi dönemde de öğrenme güçlüğünü düşündürecek belirtiler olmasına karşın dikkat çekmeyebilir. Öğretmenin; öğrencisinin öğrenmede, yazmada, okumada sorun yaşadığını görmesiyle durumun farkına varılarak doktora başvurulur.
Okul öncesi yaşlarda sıklıkla görülen belirtiler:
Okul çağında görülen belirtiler:
Heceleme, okuma gibi beceriler dislekside en çok etkilenen yetilerden olduğundan, disleksi okula başlayan çocuklarda fark edilebilir hale gelir.
Disleksi yetişkin kişilerde de çocuklara benzer belirtilere neden olur.
Yetişkinlerde sık görülen disleksi hastalığı özellikleri:
Öğrenme güçlüğü nedenleri henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Ancak disleksisi olan kişilerde nörolojik bazı farklılıklar olduğu bilinmektedir.
Beynin iki lobunu birbirine bağlayan ve korpus kallosum adı verilen yapının öğrenme güçlüğü olanlarda daha farklı olduğu görülmüştür. Ayrıca beyinde konuşma merkezinin yer aldığı sol lobtaki bazı bölümlerin de yine bu kişilerde farklı olabildiği keşfedilmiştir.
Beyindeki bu farklılıklara neden olduğu düşünülen genler tanımlanmıştır. Bu da 'Disleksi genetik mi?' sorusunu akıllara getirmiştir. Bazı ailelerde kümelenme şeklinde öğrenme güçlüğü çeken kişilerin toplanmış olması ve beyindeki yapısal farklılıklara yol açan genlerin bulunması disleksinin genetik temeli olduğuna işaret eder.
Tanıda disleksi testi gibi tek bir araç yoktur. Öğrenme güçlüğü hastalığı tanısı koyabilmek için hastanın detaylı bir incelemeye alınması gerekir.
Tanı için en önemli verilerden biri hastanın tıbbi, gelişimsel ve bilişsel hikayesinin alınmasıdır. Hastanın kendisi ya da bir yakınının; hastanın ne zaman konuşmaya başladığı, kelimeleri söylerken sıklıkla karıştırıp karıştırmadığı, okula başladığında yaşıtlarına göre okuma ve yazmadaki durumu gibi çeşitli sorulara cevap vermesi beklenir. Bu sorulara verilen cevaplar doktor için yol gösterici olacaktır.
Genel nörolojik muayene de hastanın durumunu değerlendirmede kullanılır.
Hastanın bilişsel durumunu yaşa göre ölçmeye yarayan çeşitli testler yapılarak tanı doğrulanır. Okuma, yazma gibi becerilerin değerlendirildiği öğrenme güçlüğü testi olarak adlandırılabilecek testler yapılabilir. Eşlik eden bir duygu durumu bozukluğunun olup olmadığının araştırılması için psikolojik değerlendirme de istenebilir.
Disleksinin tamamıyla iyileşmeyi sağlayan bir tedavi yöntemi yoktur. Ancak erken tanı ve destek tedavileriyle kayda değer bir başarı sağlanabilir. Özellikle küçük yaşta başlanan tedavi programlarıyla yüksek oranda başarı sağlanabilir.
Öğrenme güçlüğü hastalığı olan çocuklarda özelleşmiş öğretim teknikleri kullanmak, disleksili hastaların eğitimini olumlu yönde etkiler. Öğretmenin duyma işlemini somutlaştıracak adımlar atması faydalı olabilir. Örneğin, çocuğun bir metni sözlü olarak dinlediği sırada metnin kabartılmış harflerle yazılı olduğu kağıttan dokunma yoluyla da metni takip etmesi öğrenmesini kolaylaştırır.
Disleksili çocuğa harflerin seslere karşılık geldiğini ve bu harflerin yan yana gelmesiyle kelimelerin oluştuğunu anlatmak, aradaki bağlantıyı kurmasını sağlamak oldukça önemlidir. Kellime oluşumunu anlatırken küçük kelimelerden başlamak, ilerleme kaydettikçe daha karmaşık kelimelere geçmek gerekir.
Okurken güçlük çekilen kelimeleri tekrar tekrar okutarak pratiklik kazandırmak gibi disleksi egzersizleri de tedavide kullanılabilir.
Disleksili çocuklar; okuduğunu anlayıp anlamadığının takibi, anlamadığı kısımları sorması için teşvik edilmesi gibi uygulamalarla desteklenmelidir.
Öğrenme güçlüğü tedavisinin erken yaşlarda başlaması, tedavi başarısı için çok önemli bir parametredir. Erken tedaviye başlanan ve tedavisi aksatılmadan yapılan çocuklar, akademik olarak yaşıtlarıyla aynı seviyeye gelebilir. Ancak tedavisine başlamada gecikilmiş, tedavisi özenle takip etmemiş çocuklar akademik olarak ciddi problemler karşı karşıya kalabilir.
Çocuğunuzda disleksi belirtileri ile örtüşen özellikleri fark ettiğinizde uzman bir doktora başvurarak konu ile ilgili yardım almalısınız.
Çocuğunuza disleksi tanısı koyulduğu durumda yaşına uygun olarak; küçükse çocuğa sesli masal okuma, okuma yazma bilen çocuklarda kitap okuma saati gibi okumaya teşvik eden aktiviteler uygulanabilir.
Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuğunuzla ilgili olarak öğretmeniyle sürekli iletişim halinde olmak tüm sürece olumlu katkıda bulunur. Hem öğretmen hem de ebeveyn ilgisi ve dikkatiyle çocukta ilerleme kaydetme ihtimali artar.
Ailelerin çocuklara; disleksinin bir başarısızlık olmadığını, uygun çalışma ve pratikle üstesinden gelinebilecek bir durum olduğunu anlatması çok önemlidir. Çocuğun öz güveninin kırılmaması gerekir. Çocuğa cesaretlendirici konuşmalar yapılmalı, okuma ve öğrenme gibi konularda heveslendirilmelidir.
Çocuğun ders çalışma ortamı sessiz, sakin olmalı ve dikkat dağıtıcı unsurlardan mümkün olduğunca arındırılmış olmalıdır.
Tüm bu uygulamalarla çocuktaki öğrenme güçlüğünün olumsuz etkileri azaltılmaya çalışılır.
Yetişkinler de çocuklardakilere ek olarak günlük sorumluluklarını ve işlerini küçük parçalara bölerek yapmalıdır. Güne başlamadan önce çizelge oluşturarak yapılacak işlerin planlanması faydalı olacaktır